- (007)-سورة-الأعراف
- /
- (007)-سورة-الأعراف
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur, en güzel salât ve selam, dürüst ve güvenilir olan Peygamber Efendimiz Muhammed (s.a.v.)’e olsun. Allahım, senin öğrettiklerinden başka bir ilmimiz yoktur. Muhakkak ki sen her şeyi bilen, her şeyi hikmetle yaratansın. Allahım bize faydalı ilim öğret, öğrettiklerinden de faydalanabilmeyi nasip et. İlmimizi arttır. Bize hakkı hak olarak göster ona uymakla rızıklandır, batılı da batıl olarak göster, ondan sakınmakla rızıklandır. Bizi sözü işitip de en güzel şekilde itaat edenlerden eyle, rahmetinle bizi salih kullarınla beraber cennetine ulaştır.
Araf Suresi'ne Giriş
Değerli kardeşlerim, Araf Suresi ile ilgili ilk dersimizi yapıyoruz. Öncelikle surenin içeriği ile ilgili değinmemiz gereken bir noktaya değineceğiz:
Bu sure Mekkî bir suredir. Ancak en uzun Mekkî suredir.
Aynı zamanda peygamber kıssalarından ayrıntılı bir şekilde bahseden Mekkî bir suredir.
Bilindiği gibi Mekkî sureler her zaman itikat ve tevhit üzerine inmiştir. Gerçek iman tevhittir. Bir köleye tevhitten daha üstün bir şey öğretilmemiştir. Allah’a ortak hiçbir varlığı göremezsin ve kesin olarak bilirsin ki Allah’ın kudreti gizli olarak da her daim vardır.
﴾ فِي السَّمَاءِ إِلَهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَهٌ ﴿
“O, gökte de ilâh olandır, yerde de ilâh olandır.”
﴾ مَا لَهُمْ مِنْ دُونِهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا يُشْرِكُ فِي حُكْمِهِ أَحَداً ﴿
“Onların Allah’tan başka bir yöneticisi yoktur. O, kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez.”
﴾ مَا يَفْتَحِ اللَّهُ لِلنَّاسِ مِنْ رَحْمَةٍ فَلَا مُمْسِكَ لَهَا وَمَا يُمْسِكْ فَلَا مُرْسِلَ لَهُ مِنْ بَعْدِهِ ﴿
“Allah’ın insanlar için açtığı rahmeti kısabilecek yoktur, O’nun kıstığını da O’ndan başkası açamaz”
﴾ وَإِلَيْهِ يُرْجَعُ الْأَمْرُ كُلُّهُ فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ ﴿
“Her iş O’na döndürülür. Öyleyse O’na kulluk et ve O’na güvenip dayan!”
﴾ لَهُ الْخَلْقُ وَالْأَمْرُ ﴿
“Bilesiniz ki, halk da emir de (yaratma ve yönetme) yalnız O’na aittir.”
Yani O’nun emirleri yarattıklarına birebir tamamen uyumludur.
﴾ اللَّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ وَكِيلٌ ﴿
“Allah her şeyin yaratıcısıdır ve her şeyi koruyup yöneten de O’dur.”
Mekkî sureler aslında tevhit ile alakalıdır. Çünkü sen Allah’a yaratıcı olarak iman edersin ama bu aynı zamanda müşriklerin de yaptığı bir şeydir.
﴾ مَا نَعْبُدُهُمْ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللَّهِ زُلْفَى ﴿
“sadece bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye onlara tapıyoruz” diyorlar”
Sen Allah’a yaratıcı olarak iman edersin, bu aynı zamanda müşriklerin de inancıdır ki şeytan da Allah’a iman ediyordu. Diyordu ki:
﴾ فَبِعِزَّتِكَ ﴿
“Senin kudretine andolsun ki rabbim”
﴾ خَلَقْتَنِي ﴿
“Beni yarattın.”
﴾ قَالَ أَنْظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ ﴿
“İblîs, “Bana insanların yeniden diriltilecekleri güne kadar mühlet ver” dedi.”
Araf Suresi en uzun Mekkî suredir. Ayrıntılı bir şekilde peygamber kıssaları içerir. Diğer Mekkî sureler gibi tevhit üzerine yoğunlaşan bir suredir. İman tevhittir. Tevhit ile kurtulur, tevhit ile istikamet üzere olursun. Yine sure ahiret ve hesaptan da bahseder. Zaten Kuran’ı Kerim’de zikredilen İslam’ın iki rüknü Allah’a iman ve ahirete imandır. Allah’a iman edersen O’nunla beraber, O’nun gözetiminde olursun. Ahirete iman ettiğinde de bilirsin ki Allah seni hesaba çekecek. Sadece Allah’ın her şeyi bildiğine, seni hesaba çekeceğine ve cezalandıracağına iman ettiğinde, O’nun emirleri doğrultusunda istikamet üzere yaşarsın.
Yine Mekkî sureler ahirete iman konusuna değinirler. Hesap konusuna, kıyamete, hesapların kesildiği, o büyük hadisenin gerçekleşeceği güne değinirler. Yine vahiy konusunu ele alırlar. İslam dinimiz vahiy dinidir. Allah’tan gelen vahiy odaklı bir dindir. Vahiy Rasulullah’tan da bağımsız bir konudur. Rasulullah onu ne getirmeye ne de durdurmaya kadir değildir. Dinimiz tevhit dinidir, ahirete iman dinidir. Dinimiz vahiy ve peygamberlik konularını önemser. Bunlar da Mekkî surelerin konularıdır. Araf suresi de en uzun Mekkî suredir.
Araf Suresi'ndeki Kuran Mucizeleri
Başka bir konu da; bu uzun surede, en uzun Mekkî sure sayılan Araf suresinde aynı zamanda İcazu’l-Kuran (Kuran’ın Mucizevî Yönleri) konusuna da işaret vardır.
1.Mucize Nedir?
Değerli kardeşlerim, hepinizin bildiği gibi tüm peygamberlerin mucizesi vardır. Peki, mucize nedir? Bir insan der ki: “Ben peygamberim, şunu yap, şunu yapma” şeklinde belli kurallar getirir. Kâfirler hiçbir kural, hiçbir şart, sınır olmadan, hiçbir hesap veya ceza olacağını hesaba katmadan belli davranışlarda bulunurlar. Böylece bir insan gelir ve “ben peygamberim” der. Onu inkâr edip yüz çeviren sapkın insanların bu tavrı yalanlamadır.
﴾ وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَسْتَ مُرْسَلاً ﴿
“O inkârcılar, “Sen peygamber değilsin” diyorlar.”
2. Mucize Allah’ın Peygamberleri için gösterdiği delildir:
Allah Teâlâ peygamberlerinin elçisi olduğuna, nebi ve resul olduklarına nasıl tanıklık, nasıl şahitlik eder? Allah’ın peygamberleri için göndermesi gereken şahitlik ve tanıklık, onlara verdiği mucizelerdir. Bunlar da sadece kâinatı yaratanın izniyle peygamberlerin eliyle gerçekleşebilecek doğa kanunlarına aykırı olağanüstü olaylardır.
Peygamberlerin mucizelerinden bazıları
1. Musa (a.s.)’ın Mucizesi:
Musa (a.s.),
﴾ فَأَلْقَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُبِينٌ ﴿
“Bunun üzerine Mûsâ asasını yere attı. Bir de baktılar ki apaçık bir yılan!”
İsa (a.s) da ölüleri diriltebiliyordu.
2. İbrahim (a.s.)’ın Mucizesi:
Hz. İbrahim’i ateş yakamamıştı. Bu mucizeler, bu insanların peygamber olduğunu insanlara göstermek için gönderilmiş deliller veya Allah’ın insanlara peygamberlerin Allah’ın elçisi ve nebisi olduğunu ispat etmek için gösterdiği tanık ve şahitliklerdir. Ancak problem şu ki, önceki peygamberler sadece kendi kavimlerine gönderilmişlerdi. Her peygamberin bir kavmi vardı.
﴾ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ ﴿
“her topluluğun da bir kılavuzu vardır.”
Mucizeler bundan dolayı hissi mucizeler yani tabiat kanunlarının dışında olan olağanüstü, insanların duyularına hitap eden maddi mucizelerdi.
﴾ فَأَلْقَى عَصَاهُ فَإِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُبِينٌ ﴿
“Bunun üzerine Mûsâ asasını yere attı. Bir de baktılar ki apaçık bir yılan!”
﴾ وَنَزَعَ يَدَهُ فَإِذَا هِيَ بَيْضَاءُ لِلنَّاظِرِينَ ﴿
“Ve elini çıkardı. Bir de ne görsünler, o da seyredenlerin gözleri önünde bembeyaz oluvermiş!”
Hissi mucizeler bir kez yanıp sönen bir kibritin yanıp sönmesi gibi meydana gelen tek seferlik olaylardır. Olay meydana gelir, inanan inanır, inkâr eden de inkar ederdi. Fakat Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimiz tüm ümmete, tüm insanlığa gönderilmiş bir peygamberdi. O (s.a.v.),
﴾ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ ﴿
“âlemlere rahmet olarak gönderdik.”
Bundan dolayı Peygamber Efendimizin bir zamanda gerçekleşip kalacak, inananın inanıp inkâr edenin yalanladığı bir mucizesinin olması imkânsızdı. O’nun mucizesi hayatın sonuna kadar devam eden kalıcı bir mucize olmalıydı.
3. Rasulullah (s.a.v.)’in Mucizesi:
Peygamber Efendimizin mucizesi ilmî, bilimsel ve akademik bir mucizeydi. Kuran’ı Kerim’de 1300 ayet kâinattan bahseder. Kuranda geçen ayet ve bilimsel deliller kanunlara, 1400 yıl sonra keşfedilecek bilimsel hakikatlere, daha insanlar uzaya çıkmadan önce işaret ediyordu. Uzayda ne olduğu hakkında ne biliyordu? Uzaya çıkıldığında, hava tabakası aşıldığında, ışığın yayılması hadisesi ortadan kalktığında astronotlardan biri “kör oldum, hiçbir şey göremiyorum” diye bağırdı. Sonra Kuran’ı Kerim’i açıyoruz ve işte şu ayeti buluyoruz:
﴾ وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً مِنَ السَّمَاءِ فَظَلُّوا فِيهِ يَعْرُجُونَ * لَقَالُوا إِنَّمَا سُكِّرَتْ أَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَسْحُورُونَ ﴿
“Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar, yine de “Herhalde gözlerimiz perdelendi, hatta bize büyü yapılmış olmalı!” derler.”
Kuran’ı Kerim’in indirilmesinden bin yıldan fazla bir zaman sonra yapılan embriyoloji araştırmalarında ceninin cinsiyetinin yumurta ile değil sperm ile belirlendiği ortaya çıktı. Bu konuda zaten şöyle bir ayet vardı:
﴾ وَأَنَّهُ خَلَقَ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْأُنْثَى * مِنْ نُطْفَةٍ إِذَا تُمْنَى ﴿
“Şüphesiz O, iki eşi, erkeği ve dişiyi, (rahme) atıldığında az bir sudan (meniden) yaratmıştır.”
Bilim her şeyin atomlardan meydana geldiğini, atomların içinde çekirdek, elektronlar, yörüngeler olduğunu keşfetti. Evrendeki her şey, kaya, taş, odun, her şey bir dönüşüm ve değişim halindedir. Ama biz bunu yine Kuran’ı Kerim’de okuyoruz:
﴾ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ ﴿
“Her biri bir yörüngede yüzüp gider.”
Örnekler çoktur. Kuran’ı Kerim’de bilimsel işaretler barındıran 1300 ayet vardır. Bu da Kuran’ı indiren Rabbimizin evreni yaratan güç olduğunun 0 kesin delilidir. Kuran’ı Kerim’deki surelerde bilimsel mucizelere işaret eden çok fazla ayet vardır.
Böylece sen akıl vasıtasıyla evrene bakarak Allah’a iman edebilirsin. Kâinat Allah’ın güzel isimlerinin, üstün sıfatlarının bir tezahürüdür. Kuran’ı Kerim’e bu mucizeler kapsamında iman edersin.
Sen 777 uçağında ki bu uçak dünyadaki en modern uçaktır, bir yolcusun veyahut da 40000 fite yükselebilen uçağın keşfedilmesinden önce herhangi bir uçakta seyahat ediyorsun, rahat bir koltuktasın, hava ılık, klimalı, nefis yemekler yiyorsun, haberleri takip edebileceğin birçok kanalın bulunduğu bir ekranın önünde lezzetli içecekler içiyorsun. Her şey yolunda gidiyor. Kuran’ı Kerim’i açıyorsun ve Allah Teâlâ’nın şu ayetini okuyorsun:
﴾ وَالْخَيْلَ وَالْبِغَالَ وَالْحَمِيرَ لِتَرْكَبُوهَا ﴿
“Binmeniz için atları, katırları, eşekleri de yarattı.”
Sen ise uçağa biniyorsun.
﴾ وَزِينَةً ﴿
“ve güzelliğini seyretmeniz için…”
Ayet devam ediyor:
﴾ وَيَخْلُقُ مَا لَا تَعْلَمُونَ ﴿
“O, sizin bilmediğiniz başka şeyler de yaratır.”
Tüylerin diken diken oluyor, sen uçağa bindin,
﴾ وَيَخْلُقُ مَا لَا تَعْلَمُونَ ﴿
“O, sizin bilmediğiniz başka şeyler de yaratır.”
Buraya tren, otomobil ve helikopter de girer.
Yine bir bilgi sitesinde bir kanlı gül görürsün, bu kelime aslında her şeyi anlatıyor. Kanlı gülün yaprakları koyu kırmızıdır, yaprakçıkları parlak yeşildir, ortasında mavi bir çanağı vardır. Bu resmin altında bizden 3000 ışık yılı uzaklıktaki bir yıldızın patlama olayı olduğu yazıyor. Yıldızın adı kedigözüdür, dünyaya uzaklığı 3004 ışık yılıdır. Bu yıldıza dünyaya ait bir araçla ulaşmak isteseydik elli milyon yıla ihtiyacımız olurdu. 3000 ışık yılı… Sonra Kuran’ı Kerim’i şu ayeti okumak üzere açıyoruz:
﴾ فَإِذَا انْشَقَّتِ السَّمَاءُ فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِ ﴿
“Gök yarılıp gül kırmızısı bir yağ gibi olduğu zaman!”
Öyleyse Araf suresinde İcazu’l-Kuran (Kuran mucizeleri) konularına değinilmektedir. Ki bu mucizeler vasıtasıyla Kuran’ın Allah kelamı olduğuna kesin bir şekilde iman edersin. Kuran ve sünnetteki bilimsel mucizeler dinde şüpheye düşen kişiler için en güzel cevabı veren hem aklen, hem fıtraten hem de bilgi açısından en güçlü bilgilerdir. Kuran’ı Kerim’deki bu bilimsel işaretler ancak evrenin yaratıcısı olan Allah katından gelebilir. Kuran’daki bu bilimsel mucizeler sanki evrenin yaratıcısı olan Allah’ın aynı zamanda Kuran’ı indiren varlık olduğuna işaret eden delillerdir.
Araf Suresi İnsanın Değerli Kılınmasının Bir Beyanıdır
Başka bir konu da, bu surede insanın değerli, kıymetli, mükerrem bir varlık olduğuna da işaret vardır.
﴾ وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً ﴿
“Andolsun biz Âdemoğluna şan, şeref ve nimetler verdik; onları karada ve denizde taşıdık, kendilerine güzel güzel rızıklar verdik ve onları yarattıklarımızın çoğundan üstün kıldık.”
İnsan kıymetlidir, fazilet ve üstünlük bakımından en önde gelen varlıktır.
إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَنْ ﴿
﴾ يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنْسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُوماً جَهُولاً
“Biz emaneti göklere, yerküreye ve dağlara teklif ettik, ama onlar bunu yüklenmek istemediler, ondan korktular ve onu insan yüklendi. Kuşkusuz insan çok zalim, çok bilgisizdir.”
İnsan değerlidir, ilk varlıktır, İnsan sorumlu olan varlıktır.
﴾ وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنْسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ ﴿
“Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım.”
Kulluk kalbî bir sevgi ile harmanlanmış gönüllü itaattir, temelinde kesin bir inanç ve marifet vardır ve ebedi saadete götürür.
Araf Suresi Hak ve Batıl Arasındaki Ezeli Savaşın Devam Edeceğinin Bir Beyanıdır
Bu surede Allah’ın hikmeti ve iradesi gereği dünyada hak ve batılın, mümin ve kâfirin, iyi ve kötünün, adaletli ve zalimin, samimi ve hainin, bu ikili farklı grupların olacağı açıklanmıştır. Veya bu hayatta var olan ikili karşıtlar arasında, hak ile batıl arasında hep bir savaş olması gerektiği açıktır. Hep derim ki, taraflardan biri başka bir gezegende yaratılabilirdi. O zaman problem olmazdı. Yine taraflardan biri başka bir kıtada olabilirdi veya bir taraf başka bir çağda yaşayabilirdi. Fakat Allah hikmeti gereği müminleri kâfirlerle bir arada yaratmıştır. Hak ehli batıl ehli ile beraberdir. Dünya ehli, ahiret ehli ile akıllılar arzularına köle olanlarla, değerlere önem verenler menfaatleri için yaşayanlarla, prensipli olan insanlar zevk ve sefası için yaşayanlarla beraberdir.
Adem Hak Tarafı, İblis Batıl Tarafıdır
Öyleyse hak ve batıl arasında ezeli ve ebedi bir savaş olmalıdır. Bu kaçınılmazdır. Rabbimiz bize bu surede önemli bir ders veriyor. Mesela şeytan batıl tarafıdır, hile, günah, şehvet, kibir tarafıdır. Allah Azze ve Celle’ye itaat etmekten yüz çevirir. Âdem (a.s.) ise iman, takva, Allah’a yaklaşma ve itaat tarafını temsil eder. Peki, kibirli şeytan tertemiz fıtrata sahip Âdem (a.s.)’ı nasıl kandırabilmiş, onu nasıl cennetten çıkarabilmiştir? Bu çok anlamlı bir derstir.
O zaman şunu kalbinize iyice yerleştirin, şeytan apaçık bir düşmandır, ona karşı dikkatli olmalıyız.
Araf Suresi İnsanları Saadete Ulaşanlar, Ulaşamayanlar ve Arafta Kalanlar Olarak Ayırır
Yine Araf suresinin içeriğinde bulunan diğer bir konu da, kıyamet günü müminlerin ve kâfirlerin sonlarının ne olacağıdır. Kâfirler önce gülüyorlar ama sonra çok ağlayacaklardır. Sonsuza kadar bedbaht olacaklardır, hem kendilerini hem de ailelerini zarara uğratırlar. Müminler ise Allah’a itaati üstlenmişlerdir. Bu bir külfettir ve onun içerisinde sorumluluk vardır.
﴾ وَأَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوَى* فَإِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَأْوَى ﴿
“Rabbinin huzurunda (hesap vermekten) korkan ve nefsine kötü arzuları yasaklayana gelince, onun barınağı da şüphe yok ki cennetin ta kendisidir.”
Müminler Allah’ın emirleri doğrultusunda istikamet üzere olurlar. Allah’ın cennetini hak edene kadar ellerinden gelen her türlü çabayı sarf ederler. Bu cennet Allah’ın şu şekilde ifade ettiği cennettir:
(( ما لا عين رأت ، ولا أذن سمعت ، ولا خطر على قلب بشر ))
“Orada hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir insanın hayal edemeyeceği nimetler vardır.”
Onlar cenneti hak ettiler.
Sonuç olarak bir müminler bir de kâfirler vardır.
Bu ayet ayrıca üçüncü bir zümreden de bahseder, onlar da arafta (arada) olanlardır. Sure ismini de bu kelimeden almaktadır; Araf Suresi. Bununla alakalı uzunca bir inceleme yapılır. Bu konu ile ilgili derslerimizde yeri geldiğince inşallah bahsederiz.
Araf Suresi Peygamber Kıssaları İle Doludur
1. Peygamberler tebliğ ederler:
En uzun Mekkî sure olan bu surede peygamberlerin makamlarından ve Hz. Nuh, Hz. Hud, Hz. Salih, Hz. Lut, Hz. Şuayb ve Hz. Musa kıssalarından ayrıntılı bir şekilde bahsedilir. Peygamberler nasıl insanlığın zirvesindedirler, Allah onları ilim açısından, insanlara tebliğ etmeleri açısından nasıl seçkin kılmıştır? Onlar dilleri ve davranışlarıyla tebliğ ederler. Mesela Rasulullah (s.a.v.)’in sözleri de, fiilleri de, onaylamaları da dindir, kanundur. O (s.a.v.) bize bir örnek, bir rol modeldir.
2. Vacip olan bir şeyin tamam olması için kendisine ihtiyaç duyulan şeyler de vaciptir
Önemli bir kural vardır. Farz olan bir şeyin tamam olması için kendisine ihtiyaç duyulan şeyler de farzdır. Mesela abdest olmadan olmaz, çünkü namaz farzdır. Namaz abdest olmadan tamamlanmış sayılmaz. O yüzden abdest de farzdır. Yine sünnet olan bir şeyin de tamam olması için gereken şeyler de sünnettir. Allah Azze ve Celle buyuruyor ki:
﴾ وَمَا آتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا ﴿
“Peygamber size ne vermişse onu alın ve size neyi yasaklamışsa ondan kaçının.”
İşte bizim Peygamberimizin bize ne verdiğini öğrenmemiz, yine neleri yasakladığını da öğrenmemiz gerekir. Bu ayette uygulama kısmı tamamlanmamıştır.
﴾ وَمَا آتَاكُمْ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ ﴿
“Peygamber size ne vermişse onu alın”
Bu ayet bu şekilde uygulanamaz, Rasulullah’ın bize ne getirdiğini bilmeden uygulama söz konusu olamaz. O zaman Kuran’ı Kerim’deki tüm emirler vaciplik gerektirir ve uygulaması ikinci bir şeye bağlı ise o ikinci unsur yani gerekli olan şey de vacip olur. Öyleyse hepimiz için Rasululah (s.a.v.)’in sünnetini öğrenmek vaciptir.
﴾ وَمَا آتَاكُمْ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ ﴿
“Peygamber size ne vermişse onu alın”
Rasulullah (s.a.v.)’in bize ne verdiğini bilmeden nasıl onu alabiliriz? Veya yine neyi yasakladığını bilmeden nasıl kaçınabiliriz?
3. Peygamberler insanlar için örnektir:
Rasulullah (s.a.v.)’in ikinci bir görevi vardır:
﴾ لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ ﴿
“Resulullah’ta güzel bir örneklik vardır.”
Biz Rasulullah (s.a.v.)’in fiili hayatını, evindeki yaşamını, eşleriyle ve çocuklarıyla, komşuları ve arkadaşlarıyla, kardeşleriyle ilişkilerini, savaşta, barışta, dünya işlerinde, dünyaya olan mesafesinde, zaferlerinde ya da mağlubiyetlerindeki tavrını bilmeden O bize nasıl örnek olabilir.
Öyleyse Rasulullah (s.a.v.)’in hayatını yani siyeri bilmek ve öğrenmek her Müslümana farz-ı ayndır. Bu surede de peygamber kıssalarından, Hz. Nuh, Hz. Hud, Hz. Salih, Hz. Lut, Hz. Hz. Şuayb ve Hz. Musa’nın hayatından bahsedilmektedir.
4. İlim ancak âlimlerden alınır:
Kardeşlerim, eğer insan bilgiyi sadece kitaptan alabilseydi, peygamberlere gerek kalmazdı. Bir nesil öğretmenler olmadan ilim alabilseydi, okullar açmamıza gerek olmazdı. Sadece kitaplar dağıtırdık. Fakat ilim ancak mütedeyyin ve kaliteli âlimler ve öğreticilerden alınır. Bu yüzden peygamberlerin gönderilmesi kaçınılmaz bir şeydir. Kuran’ı Kerim’de adı geçen sınırlı sayıda peygamber vardır:
﴾ مِنْهُمْ مَنْ قَصَصْنَا عَلَيْكَ وَمِنْهُمْ مَنْ لَمْ نَقْصُصْ عَلَيْكَ ﴿
“onlardan sana hayat hikâyelerini anlattıklarımız var, anlatmadıklarımız var”
Ancak bazı kitaplarda okuduğuma göre peygamberlerin sayısı binlere yaklaşıyor. Fakat Kuran’ı Kerim’de bazı peygamberlerin kıssaları anlatılıyor. Peygamberler örnektir, onların iki önemli görevi vardır, birisi tebliğ, diğeri örnekliktir. Bana göre örnek olma görevi tebliğ görevinden daha yücedir. Çünkü faziletleri anlatmak çok kolaydır ama marifet bu faziletleri temsil edebilmek, hilim sahibi olabilmektir. Zor olan yirmi yıldır sana düşmanlık eden, ashabına eziyet eden, savaşta, tacizde, hicivde, eziyette ustalaşan o belde halkı ile yüzleşmektir. Sonra da o beldeye Mekke’ye karşı zafer kazanmaktır. Şöyle ki yanında on binlerce parıldayan kılıç varken, bu kılıçlar senin emrindeyken, orada soykırım yapmaya başlamak için işaret vermen yeterli iken, onlara şöyle diyebilmektir:
(( ما تظنون أني فاعل بكم ؟ قالوا : خيراً أخ كريم وابن أخ كريم ، فقال اذهبوا فأنتم الطلقاء ))
“Size ne yapacağımı düşünüyorsunuz? Hayır yapacağını düşünüyoruz, sen değerli bir kardeşimiz ve değerli bir kardeşimizin oğlusun. Efendimiz buyurdu ki: Gidin hepiniz serbestsiniz.”
İşte kahramanlık budur. Efendimiz Taif halkını doğru yola iletmek için oraya gitmişti, onu yalanlamış ve dalga geçmişlerdi. Ona eziyet etmekten keyif almışlardı. Ardından dağlar meleği gelmiş ve “Ey Muhammed, ben senin isteğini yapacağım, eğer dilersen dağları onların üzerlerine kapatırım.” Demişti. Ama Efendimiz “hayır kardeşim, Allah’ım kavmime hidayet et, onlar bilmiyorlar, onları kendi hallerine bırakma” diyordu. Hep kavmim diyordu. Onların hidayeti için dua ediyor, onlar adına özür diliyor, onlar bilmiyor diyordu, Allah Teâlâ’dan onların içinden iman edecek kişiler çıkarmasını istiyordu. İşte olgunluk, kemal budur.
Peygamberler, gönderilen elçiler bize dilleriyle öğrettiklerinden çok bu üstün özellikleri ile öğretiyorlardı. Bazıları diyor ki: Siyer-i nebinin Allah’ın kitabını anlamaya olan katkısı, kelimelerle olan katkısından daha fazladır. Çünkü kelimeler yorumlanır ama davranışlar kalıcıdır, yorumlanmaz. Komşularıyla olan ilişkiler gibi… Yani, bu surede peygamberlerin insanlığın zirvesinde olduklarına işaret eden haberler vardır. Allah Teâlâ onları bilinçli, üstün ve seçkin kılmıştır.
﴾ إِنَّ اللَّهَ اصْطَفَى آدَمَ وَنُوحاً وَآلَ إِبْرَاهِيمَ وَآلَ عِمْرَانَ عَلَى الْعَالَمِينَ ﴿
“Allah, birbirinden gelme nesiller olarak Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini seçip âlemlere (bütün yaratılmışlara) üstün kıldı”
Onları alemlere üstün kılmıştır.
Araf Suresi'nde İlim Tacirlerinin Manzaraları Vardır
Başka bir konuya gelelim, bu surede bir de ilim ile ticaret yapan onu az bir ücret karşılığında satın alan tüccardan bahsedilmektedir. İnanın kardeşlerim, şu örnekten başka aklıma gelen bir örnek yok:
Bir masanın üzerinde dikdörtgen şeklinde beyaz bir kâğıt bulsan, onu müsvedde bir kâğıt zannetsen, üzerine bir şeyler karalayıp yırtıp atsan, sonra da onun yüz milyar dolarlık bir çek olduğunu öğrensen, yırttığın için tüm parayı kaybetmiş olursun. Ne kadar pişman olursun değil mi?
Din tüccarları Allah’ın ayetlerini çok ucuz bir ücretle satın alan ve insanlara sahte din ile yaklaşan kişilerdir.
İmam Şafi diyor ki: Raks (dans) ile geçinmek din ile geçinmekten daha iyidir.
﴾ وَلَوْ شِئْنَا لَرَفَعْنَاهُ بِهَا وَلَكِنَّهُ أَخْلَدَ إِلَى الْأَرْضِ وَاتَّبَعَ هَوَاهُ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ الْكَلْبِ إِنْ تَحْمِلْ عَلَيْهِ يَلْهَثْ أَوْ تَتْرُكْهُ يَلْهَثْ ﴿
“Eğer biz isteseydik o kişiyi delillerimizle yüceltirdik. Fakat o dünyaya saplanıp kaldı, hevesinin peşine düştü. İşte böylesinin hali, kovsan da bıraksan da hep dilini çıkarıp soluyan köpeğin haline benzer.”
Öyleyse, bu surede bir de Allah’ın ayetlerini ucuz bir bedel karşılığında satın alan kişilerden de bahsedilmektedir.
Araf Başlangıç ve Sonun Bir Olduğunun İspatıdır
Surenin başka bir konusu da, bu sure sonuna kadar tevhit üzere kalmaktan bahseder. Ben bir köleye tevhitten daha üstün bir şey öğretmedim, tevhitle başladım, tevhitle bitirdim. Tevhit ilmin sonu, takva amelin sonudur. Tüm peygamberlerin risalet görevlerini iki kelimeye sığdırabiliriz.
﴾ وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ ﴿
“Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki ona, “Benden başka ilâh yoktur, şu halde bana kulluk edin” diye vahyetmiş olmayalım.”
İnanç olara tevhide sarıl, davranışlarında Rabbine itaat et, işte dinin tamamı budur.
Değerli kardeşlerim, Araf Suresinin ilk ayeti şudur:
﴾ المص ﴿
“Elif-lâm-mîm-sâd.”
Huruf-u Mukatta
Dikkat çeken bir şey var. Rasulullah (s.a.v.) buyuruyor ki:
مَنْ قَرَأَ حَرْفَاً مِنْ كِتَابِ الله فَلَهُ بِهِ حَسَنَةٌ ، وَالْحَسَنَةُ بِعَشْرِ ))
(( أَمْثَالِهَا ، لاَ أَقُولُ : آلم حَرْفٌ ، وَلَكِنْ أَلِفٌ حَرْف ، ولامٌ حَرْفٌ ، وَميمٌ حَرْفٌ
“Hazreti Peygamber (s.a.v.)’i dinledim, şöyle diyordu: “Kur’an-ı Kerim’den tek harf okuyana bile bir sevap vardır. Her hasene on misliyle (kayda geçer). Elif-Lam-Mim bir harftir demiyorum, Aksine elif bir harf, lam bir harf ve mim de bir harftir.”
Bu harfler kardeşlerim, diğer harflerden farklıdır. Diğer harfler imla harfleridir, mutlak manada bir varlıkları yoktur. (ب) Be harfinin manası yoktur. “Kaşık ile yedim” derken (Arapçada ile manasını veren be harf-i ceridir) tek başına bir manası olur. Harf tek başına anlamı olmayan kelimedir. Ancak başka bir şey ile birleştiğinde anlam kazanır. Yine (من) min harfinin anlamı yoktur. Ama “Şam’dan Halep’e gittim” derken (Arapçada min –den manası verir) anlam kazanır. O zaman bir imla harfleri bir de edat manasındaki harfler vardır. Bunların tek başlarına manaları yoktur ama başka kelimelerle beraber kullanıldıklarında anlamlı hale gelirler. Kuran’ı Kerim’de bazı surelerin başında bulunan 14 harf (Hurufu mukatta) ise tek başlarına müstakil manada tabiatı, varlığı olan harflerdir.
Mesela Rasulullah (s.a.v.) ayeti neden şöyle okumuştu?
﴾ أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِأَصْحَابِ الْفِيلِ ﴿
“(Elem tera keyfe…)Rabbin fil ordusuna ne yaptı, görmedin mi?”
Neden şöyle okudu?
﴾ أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ ﴿
“(Elem neşrah leke…)Senin göğsünü genişletmedik mi?”
Bakara Suresini okurken ise şöyle başladı:
﴾ الم ﴿
“Elif, lam, mim”
Öncelikle bunlar Hurufu mukattadır. İkinci olarak bunlar sükûn halindedir. Sakin elif, lam, mim. Üçüncü olarak da aralarını ayırarak ayrı okumamız gerekir; Elif, lam, mim. Hurufu mukatta… Sakin olarak okunur, dururuz ve her harfi ayrı ayrı okuruz.
Huruf-u Mukatta'nın Anlamı
1. Rasulullah (s.a.v.)’e Kuran ile konuşmayı öğreten Allah Azze ve Celle’dir.
Ayrıca bu harfler harf isimleriyle okunurlar. Bu şekilde isimler ve harf sesleri birbirinden ayrılır, peki nasıl? Sesler “b” sesi gibi örneklendirilir. Mesela كتب fiilinde “k”, “t”, “b” sesleri yani harfleri vardır. Bunlar harflerin sesleridir. Ama “kef” “te” ve “be” harflerin isimleridir. Harflerin isimlendirildikleri sesleri ve isimleri vardır; elif, be, cim, dal, ta, za, ayn, gayn, kaf, kef gibi… Peki, Peygamber Efendimize şöyle okumayı kim öğretti?
﴾ الم ﴿
“Elif, lam, mim”
Oysaki diğer bir surede şöyle okuyordu:
﴾ أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ ﴿
“Senin göğsünü genişletmedik mi?”
Bu ayette sesleri ile okunurken,
﴾ الم ﴿
“Elif, lam, mim”
Bu ayette isimleri ile okumuştur.
Ve dikkati çeken bir şey de, Rasulullah (s.a.v.) ümmi idi, okuma yazma bilmiyordu. Sadece onun ümmiliği bir şereftir. Çünkü O’na her şeyi öğreten Allah’tır. Mutlak ilmi ondan almıştır. Ama bizim ümmiliğimiz bir kusur, bir utançtır çünkü bizim öğrenebileceğimiz vahyimiz yoktur. O, vahyi Allah’tan almıştır, Allah ona her şeyi öğretmiş ve en büyük âlim Efendimiz olmuştur. Bazı hadisleri alırsın, eğitim görürsün, tahlil edersin, doktora unvanı kazanırsın, doktor olursun. Çünkü sen bazı hadislerin eğitimin almışsındır. Peki, o hadislerin sahibinin değeri nedir? Dünyadaki tüm âlimler onun ilminin bir vasıtası bir parçasıdır.
Rasulullah’a bu ayetleri bu şekilde okumayı öğreten Allah’tır.
﴾ أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ ﴿
“Senin göğsünü genişletmedik mi?”
﴾ أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِأَصْحَابِ الْفِيلِ ﴿
“Rabbin fil ordusuna ne yaptı, görmedin mi?”
Bakara suresindeki şekliyle okumasını öğreten de yine Cenab-ı Allah’tır:
﴾ الم ﴿
“Elif, lam, mim”
2. Hoş bir çıkarım:
Allah Teâlâ’nın şu ayetinde bir çıkarım vardır:
﴾ فَإِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْآنَهُ ﴿
“O halde onu okuduğumuz zaman sen onun okunuşunu takip et.”
﴾ فَإِذَا قَرَأْنَاهُ ﴿
“O halde onu okuduğumuz zaman”
Yani Cebrail (a.s.) sana okuduğu zaman,
﴾ فَاتَّبِعْ قُرْآنَهُ ﴿
“sen onun okunuşunu takip et.”
Buradan hareketle Kuran’ın ancak bilgi alarak öğrenebileceği sonucuna varılmıştır. Kuran ayetleri, bulunduğu bu kitaptan da üstündür. Kuran bize toplu olarak Rasululah (s.a.v.)’den tevatür yoluyla nakledilerek ulaşmıştır. Tevatür çok sayıda kişinin naklettiği bilgilerdir. Kuran’ı Kerim bize çok fazla kişi tarafından, Rasulullah (s.a.v.)’den, Cebrail (a.s.)’dan, Allah Teala’dan zincir halinde ulaşmıştır. Ellerimizin arasında bulunan bu kitap Rasulullah (s.a.v.)’e tam ve eksiksiz şekilde indirilen Kuran’dır. Bu imanî bir meseledir.
﴾ إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ ﴿
“Kesin olarak bilesiniz ki bu kitabı kuşkusuz biz indirdik ve onu mutlaka koruyan da yine biziz.”
3. Kuran’ı Kerim’deki Hurufu Mukatta Harflerinin Sayısı Arap Alfabesinin Yarısı Kadardır:
Kardeşlerim, Arap alfabesinde 28 harf vardır. Hurufu mukatta ise 14 harftir. Tam harflerin sayısının yarısı… Tecvit ilminde her harfin hems, tefhim, terkik, safir gibi sıfatları vardır.
Bu 14 harfin yarısı bazı ayetlerde, bazı surelerin başında tek harf olarak bulunmaktadır.
﴾ ق وَالْقُرْآنِ الْمَجِيدِ ﴿
“Kāf. Şanı yüce Kuran’a yemin olsun!”
﴾ ص وَالْقُرْآنِ ذِي الذِّكْرِ ﴿
“Sâd. Öğüt ve uyarı dolu Kur’an’a andolsun”
﴾ ن وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ ﴿
“Nûn. Kaleme ve (yazanların) onunla yazdıklarına andolsun”
Bazı mukatta harfleri iki harftir; Ha, mim. Bazıları ise üç harften oluşur;
﴾ الم ﴿
“Elif, lam, mim”
Bazıları da Araf suresinde olduğu gibi dört harften oluşur:
﴾ المص ﴿
“Elif, lam, mim, sad”
Ve bazıları da beş harften oluşur:
﴾ كهيعص ﴿
“Kaf, ha, ye, ayn, sad”
4. Hurufu Mukatta Hakkında Tercih Edilen görüş:
Hurufu mukatta harfleri toplamda 14 tanedir. En kolay tefsiri şudur; ne manaya geldiğini ve açıklamasını yalnızca Allah bilir. Diğer görüş ise bu harflerin Allah’ın isimlerinin baş harfine işaret ettiğidir. Yani elif = Allah, Lam = Latif, Mim = Mahmud.
Bazıları da diyor ki, bu harfler Rasulullah’ın isimlerinin baş harfleridir. Ondan sonra gelen ayetlerde hep karşı tarafa hitap vardır.
﴾ طه ﴿
“Ta ha”
Ey günahlardan temizlenen (Ya Tahir), Ey gaybı en iyi bilene doğru yol gösteren (Ya Hadi).
﴾ مَا أَنْزَلْنَا عَلَيْكَ ﴿
“Biz Kuran’ı sana mutsuz olasın diye indirmedik.”
Tercih edilen görüş bu harflerin Rasulullah (s.a.v.)’in isimlerinin baş harfleri olduğudur. Çünkü bu harflerden hemen sonra karşı tarafa hitap edilmektedir.
Bazıları da diyor ki, -bu önemli bir görüştür- Bu harfler önünüzdedir ve dilinizin temelidir. Bu Kuran size meydan okuyor, en önemli materyal sizde mevcuttur, ellerinizin arasındadır, Ama bu Kuran’ın bir mislini asla getiremezsiniz. Bir ayet bile getiremezsiniz. Kuran size meydan okuyor. Temeli önünüzde olmasına rağmen ki onlar harflerdir, söylemeniz gereken tek şey Allah en iyisini bilir demektir.
Değerli kardeşlerim, düşünün, Peygamberimiz bunları açıklasaydı Kuran biterdi. O (s.a.v.) varlıkların efendisidir. Çünkü o da Allah’ı ancak Allah ile bilebilir, Allah’ın kelamını ancak Allah’ın öğretmesiyle öğrenebilir. Bizler hepimiz içtihat ederiz.
Kuran kimsenin mülkiyetinde değildir. “Hurufu mukattanın anlamını ancak Allah bilir” diyen haklıdır. Bu bir bakış açısıdır. Yine “Allah’ın isimlerinin baş harfidir” diyenin görüşü de makbuldür. Yine “Rasulullah’ın isimlerinin baş harfidir, çünkü sonra hitap şeklinde cümleler gelir” diyen de, “Kuran bu harflerle mucizedir, benzerini getirmek isteseler de yapamazlar” diyen de haklıdır.
Bazı kalp âlimleri diyor ki: Elif boğazın en altından, lam ortasından, mim ise dudaklardan çıkar. Yani bu harfler tüm harflerin mahreçlerini kapsar. Boğazın en alt kısmından ağzın ortasına, dudaklara kadar. Sad harfine gelince, bu surede peygamber kıssaları vardır. Her biri üzerine düşeni yapar. Allah’ın kelamı mucizedir. Senin yapman gereken bu görüşlerden sana en üstün ve doğru geleni seçmektir.
Değerli kardeşlerim, gelecek derste inşallah bu ayetten sonraki kısmın tefsirine devam edeceğiz.